Karla kaplı bir yılbaşı akşamıydı. Şehirde insanlar evlerinde sıcacık yuvalarında, aileleriyle birlikte yılbaşını kutluyor, şöminelerinin başında oturuyorlardı. Ancak bu neşeli manzaranın dışında, soğuk ve karanlık sokaklarda bir küçük kız dolaşıyordu. Üzerinde eski püskü bir elbise vardı; başında ince bir başörtüsü, ayaklarında ise annesinin eskiden giydiği ve ona çok büyük gelen bir çift ayakkabı bulunuyordu. Yolda koşarken bu büyük ayakkabılar ayağından çıkmış ve bir daha bulamamıştı. Şimdi çıplak ayakla, kar ve buzun üzerinde yürüyordu.
Bu küçük kızın elinde bir kutu kibrit vardı. Gün boyunca sokaklarda kibrit satmaya çalışmıştı, ancak kimse ondan bir şey almamıştı. Karnı çok açtı; sabahtan beri tek bir lokma bile yememişti. Ama eve dönmeye de cesaret edemiyordu, çünkü kibritleri satamazsa babası onu dövecekti. Babası sert ve acımasız bir adamdı.
Hava gittikçe soğuyor, kızın elleri ve ayakları daha da üşüyordu. Sokakta yürürken, evlerin camlarından gelen sıcak ışıkları ve içerideki insanların neşeli sohbetlerini görüyordu. Bazı evlerden yemek kokuları geliyordu, bu kokular karnını daha da acıktırıyordu. Küçük kız, bir köşeye çömeldi. Daha fazla yürüyemeyecek kadar bitkindi.
Biraz olsun ısınmak için elindeki kibritlerden birini yaktı. Kibritin alevi, parmaklarını ısıtırken, birden hayal dünyasına daldı. Sanki önünde büyük, güzel bir soba vardı. Sobanın sıcaklığı ona ulaşıyor, vücudunu ısıtıyordu. Ellerini sobaya doğru uzattı, ama kibrit sönünce soba da yok oldu. Küçük kız, bir anda kendini yine soğuk sokakta buldu.
Bir kibrit daha yaktı. Bu kez karşısında mükemmel bir ziyafet masası belirdi. Masada kızarmış hindiler, taze ekmekler, meyveler ve tatlılar vardı. Karnı aç olduğu için bu manzara onu çok mutlu etti. Ellerini masadaki yiyeceklere uzattı, ama kibrit sönünce bu hayal de kayboldu.
Küçük kız, biraz daha ısınmak ve hayallerine sığınmak için bir kibrit daha yaktı. Bu kez, muhteşem bir yılbaşı ağacı gördü. Ağacın dalları rengârenk ışıklarla süslenmişti, üzeri hediyelerle doluydu. Küçük kız hayranlıkla ağacı izlerken, ışıkların yıldızlara dönüştüğünü fark etti. Yıldızlardan biri kaydı ve gökyüzünde parlayarak söndü.
Küçük kız, büyükannesinin bir zamanlar ona söylediklerini hatırladı: “Bir yıldız kaydığında, bir ruh cennete gider.” O an, kız büyükannesini ne kadar özlediğini fark etti. Büyükannesi onun hayatta tanıdığı tek sevgi dolu insandı. Ama o da artık hayatta değildi.
Son kibritini yaktığında, büyükannesini gördü. Büyükannesi, ona sevgiyle gülümsüyordu. Küçük kız, büyükannesine kavuşmak için ellerini ona doğru uzattı. Bu kez hayal gerçek gibi görünüyordu. Büyükannesi, kızı kollarına aldı ve ona sıcak bir sevgiyle sarıldı. İkisi birlikte yukarı, yıldızlara doğru uçtular. Küçük kız, artık acı çekmeyecek, açlık ve soğuk hissetmeyecekti.
Ertesi sabah, insanlar sokakta küçük kızın donmuş bedenini buldular. Yanında yanmış kibritler vardı ve yüzünde huzurlu bir gülümseme duruyordu. İnsanlar, onun bir yılbaşı gecesinde ne kadar yalnız ve çaresiz olduğunu fark ettiklerinde büyük bir üzüntü hissettiler. Ama kimse onun, hayal ettiği güzel dünyada büyükannesiyle birlikte olduğunu bilmiyordu.
Bu kısa ve güzel hikayemize Kibritçi Kız Masalı adınız verdik. Farklı ve benzer güzellikte yazılarımız için Masal ve Hikayeler sayfasından arşiv kütüphanemizi ziyaret edin.